Ördek Sendromu
Ördeklerin su üzerinde süzülüşlerini hayretle izleyenleriniz olmuştur. Ördekler hiçbir çaba harcamadan su üzerinde gidecekleri yöne doğru öylece akıp gidiyor gibi görünürler. Fakat su altında kalan kısımlarında bacaklarıyla hummalı bir çalışma yürütürler. Kısacası o süzülüşleri azimli bir çalışmanın eseridir. Bizler ise bu durumu, iplerin elimizde olduğu ve kendi kurgusal yaşantılarımızı yaratabildiğimiz sosyal medya ortamında tecrübe ederiz. Kendi yaşantılarımızı kurguladığımız bu evrende, başarılarımız aslında kendiliğinden gelmiş gibidir. Elde ettiklerimize çalışmadan çok da çaba sarf etmeden ulaşmış gibi gösteririz. Örneğin, milyonlarca öğrencinin girdiği bir sınavdan yüksek puanlar alırız. Kazandığımız üniversitenin çimlerinde çekildiğimiz bir fotoğrafta öylesine gülümseriz ki paylaşımı görenler üniversiteyi kolay bir şekilde kazandığımızı düşünürler. Sanki hiç sabahlara kadar ders çalışmamış gibi sunarız kendimizi. Hayatımızı kusursuz gösterme arzusu, bizleri bu tür davranışlara iter. Sosyal medyanın mükemmelhayat illüzyonuna kanarız [2]. Orda kendimize yeni hayatlar kurgularız ve her şey tam da idealimizdeki gibidir. Bilimsel literatüre bakıldığında ördek sendromuna yakalanmamız “izlenim yönetimi” ile açıklanmıştır.
İzlenim Yönetimi
Biz insanlar çoğu zaman başkalarının hakkımızda ne düşündüğünü önemseriz. Çünkü: “Bireyler kitapları kapaklarına göre, diğer bireyleri de görünüşlerine göre değerlendirmektedirler” [3]. Toplumdaki diğer bireylerin hakkımızda kötü düşüncelere sahip olmasından ziyade, olumlu ve iyi görüşlere sahip olması egomuzu tatmin eder. “İzlenim yönetimi bireylerin giyim, kuşam, takı vb. gibi fiziksel çekiciliğini ön plana çıkararak bilgi, beceri ve niteliklerini kullanıp başka insanları etkilemek, üstünlüklerini göstermek amacıyla kullanılan yöntemlerdir” [4]. “Oluşturulan bu izlenimlerin yönetilebileceği, ilk olarak Goffman tarafından “izlenim yönetimi” kavramı ile ortaya atılmıştır” [4]. Goffman’ın ortaya attığı bu teoriden hareketle bireyler kendilerine ideal benlikler oluşturabilirler ve kendi benliklerinin bir sunumunu yapabilirler diyebiliriz.
Sonuç
Bizler de toplumda sempati kazanmak için bazı yollara başvururuz. Günümüzde benlik sunumu yapabileceğimiz en büyük ve en verimli araç sosyal medyadır. Bu yüzden sosyal medyada her şeyin iyi gittiği, hayatımızda hiçbir olumsuzluğa yer olmadığı ve hayattaki bütün kararların sadece kendimiz tarafından alındığı algısını veririz. Paylaşımlarımız da hep bu yöndedir. En çok biz gezeriz, en çok biz okuruz, en çok biz güleriz… İstemesek de paylaşımlarımız: “Bakın ben buraları geziyorum, atladım uçağa geldim, siz de gelebilirsiniz!”, “Bakın, ben bunu giyiyorum, siz de giyebilirsiniz!” veya “Bakın benim böyle bir fiziğim var, siz de bu fiziğe sahip olabilirsiniz!” alt metinlerine sahiptir. Gerçek şudur ki toplumda herkesin ne o yerlere gitmesi gerekiyor ne o kıyafetleri giymesi gerekiyor ne de o fiziğe sahip olması gerekiyor.
Kaynaklar
[1] Atar, Ö. G., ve Ulusoy, Ş. G. (2020). Sosyal medyada ördek sendromu: İnstagram üzerinden bir değerlendirme. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 19(39), 925-951.
[2] Çoşkun, Ç. (2021). Sosyal medyada kusursuz hayat illüzyonu: Vloglar ve gerçek hayat. USBAD Uluslararası Sosyal Bilimler Akademi Dergisi, 3(5).
[3] Doğan, S. Kılıç, S. (2010). Örgütlerde izlenim yönetimi davranışı üzerine kuramsal inceleme. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 23(3), 53-83.
[4] Külekçi Akyavuz, E. veKaradağ, S. (2019). Öğretmenlerin izlenim yönetim taktiklerinin belirlenmesi. Sosyal Bilimler Dergisi, 9(18), 68-87.